Akrep (Kuyruklu) korkusundan geceyi geçirmek üzere çadırımı kuytu bir köşeye kuramadım.
Bulabildiğim en uygun yer Taşpınar köyünün sağlık ocağının bahçesinde çeşme başı oldu. yanlız hesaba katmadığım bir şey vardı oda rüzgar. rüzgar, yolda olduğu gibi kampta da bir numaralı düşmanım oldu. rüzgar sebebiyle zor bir gece geçirdim ve nihayet sabah oldu.
Sabah sabah gözünü açar açmaz tırmanışa geçmek başka bir şey. uzun uğraşlar sonunda nihayet zirveye ulaştım.
şimdi kıvrıla dolana inen yoldan aşağıya doğru süzülmenin zamanı.
aşağı doğru indikçe dağların arasındaki yemyeşil Yeşilbaşköy belirmeye başladı.
kısa bir süre sonra Yeşilbaşköy‘e gelmeyi başardım.
Her zaman dediğim gibi Doğa bize her şeyi veriyor.
Dağların ve etrafı yem yeşil meyve ağaçlarıyla dolu yolculuğum esnasında nihayet Ağlasun‘a ulaştım.
Sagalassos Batı torosların bir parçası olan Ağlasun dağının güney eteklerinde, 1450-1700 m yükseklikte meyilli bir bir arazı üzerine kuruludur. buraya gelmek gerçekten zor.
Sagalassos Burdur‘a 33 km uzaklıkta, Ağlasun ilçesinin ise 7 km. kuzeydoğusunda yer alan bir antik kenttir. Antik yunan’da Pisidya’nin başkenti olan şehrin çoğu yapısı kısmen ayaktadır. bunların en iyi durumda olanı antik tiyatrodur.
ilk olarak 1706’da fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilen Sagalassos’ta arkeolojik kazılar 1990 yılında başlamıştır.
Mezarlık (Nekropol) alanı. burası şehir kurulurken binaların yapımı aşamasında ihtiyaç duyulan taş blokların çıkartıldığı Taş ocağıymış, daha sonraları Mezarlık (Nekropol) alanı olarak kullanılmaya başlanmış.
Antik kentte çalışmalar devam ediyor.
Şehrin tiyatrosunun oturma bölümleri oldukça iyi durumda.
Bu tiyatro dünyanın en yüksek rakımlı 9000 kişilik antik tiyatrosudur.
Kentin kalıntıları doğu-batı yönünde 2.5 km, kuzey güney yönünde ise 1.5 km’yi kapsayan bir alana yayılır.
Şehrin yukarı agorada bulunan dünyaca ünlü meşhur çeşmesi.
Sagalassos’u gezdikten sonra gönül rahatlığı ile Isparta‘ya doğru yoluma devam ediyorum.
Yazır ve Dereköyü geçtikten sonra dağların ve Çam ormanının arasında yavaş yavaş ilerliyorum.
Manzara gerçekten muhteşem. daha sonra mutlaka buralara tekrar geleceğim.
Manzara her ne kadar güzel olsa da sorunlar olmadı değil mesela yol durumu çok kötüydü. bildiğin asfaltı döküp üstüne çakıl taşını serpmişler.
bu şartlar altında Isparta il sınırına kadar kazasız belasız gelebildim.
Isparta–Antalya karayoluna 250 metre kalmıştı ki yolculuğum boyunca peşimi bırakmayacak olan felaketin ilk habercisi ile yüzleştim.
Lastiğim patlamıştı her ne kadar ben bu durumu bozuk yol şartlarına bağlamış olsamda kısa bir süre sonra sebebin bu olmayacağını anlayacaktım.
yaşadığım bir kaç aksiliğe rağmen hedeflediğim noktaya varmanın mutluluğu ile Isparta‘da çadır kurabileceğim yer aramaya koyuldum.
[advanced_iframe src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=view&id=5434990&measures=on&title=on&near=off&images=on&maptype=H” width=”100%” height=”650″]