Bir sıkıntı var içimde,
Sokağın tavanı kadar.
İçim sığmıyor içime,
Sokağın tavanı kadar.
Ayrılıklar gelir çatar,
Gözüm ufuklara bakar,
Desen ki beni ne kadar
Sokağın tavanı kadar.
Bir sevgi düştün önüme
Gözümü sürdüm gözüne
Biri geziyor içimde
Sokağın tavanı kadar.
Dört günlük olmasına rağmen son iki gününe dâhil olduğumuz Salda gölü bisiklet şenliği rüzgâr gibi gelip geçti ne nihayet ayrılıklar gelip çattı.
Öğlen saatlerine biten festivalin ardından saat 16.00 gibi ne kadar yol kat edersek kardır diyerek Beyaz kumsalları, turkuaz ve yeşilin ahengiyle hafızamızda yer eden Salda gölünü arkamızda bırakarak Antalya’ya doğru yola koyulduk.
“Gitmekle gitmiş olmazsın. Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.”
(Cemal Süreya)
Etrafımızı saran yemyeşil kırların, üstümüzü çevreleyen masmavi semanın altında İçimiz içimize sığmaz bir halde gözümüz ufuklarda son derece keyifli bir yolculuğumuza devam ettik.
Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından Karamanlı’ya geldik.
Her ne kadar şehir içinde pek gezmemiş olsak da yol üstünde gördüğümüz kadarıyla mermercilikve taşımacılığın ana geçim kaynağı olduğunu oldukça ortada. Ayrıca Burdur sınırlarında tadını bakamayıp daha sonra tanımaktan mutlu olduğum sevgili Devrim sayesinde Antalya’da tattığım meşhur ceviz ezmesinin ham maddesi bu bölgede yetiştirilip sevk ediliyor olmalı.
Son olarak civarda bulunan höyükler ve antik kaya mezarlıkları sebebiyle buraların tarih boyunca önemli bir alan olduğunu düşünüyorum.
Bu hayatta her durum her sahne ilgi çekici, keyif verici ve imrenilesi olmak için sadece nesnel biçimde kavranılmaya ve ister fırça darbesiyle ister sözcüklerle bir tasvir ya da taslağın konusu olmaya muhtaçtır. Ama eğer biri onun içindeyse, eğer biri bizatihi oysa o zaman (çoğu kez söylendiği gibi) şeytan görsün yüzünü. Bu sebepten ötürü Goethe der ki;
”Hayatta canımızı sıkan, Hoşumuza gider resimde.”
Goethe’nin sözü üstüne söz söylemek haddime değil ama bir çift sözde bende.
“İnsanoğlu ne garip yaratık, elindekinin kıymetini her zaman yok edip kaybettikten sonra anlıyor. Ve yok ettiği şeyi duvarlara resmedip avunmaya çalışıyor.”
Lise yıllarımda resim öğretmenimin bir sözünü paylaşarak bu faslı kapatacağım.
“Ancak ilkel insanlar olur olmaz yere resim çizer.”
Bu fotoğraf yüzyıllar önce mağara duvarlarına resim yapan ilkel olduğunu varsaydığımız atalarımızdan bir adım öne gidemediğimizin ve kendi ilkelliğimizin bariz bir göstergesi olduğu gibi şimdiye kadar çekmeyi becerdiğim en anlamlı ama bir o kadar güzel olmayan bir kare.
Rehberliklerine her daim güvendiğim tabelaların yönlendirmeleriyle yaklaşık yarım saat daha pedal bastıktan sonra Tefenni’ye ulaştık.
Salda gölü kıyısından hareket ettiğimiz andan beri mola vermediğimiz için Tefenni içinde sıcak birer çay içmek ve biraz dinlenmek maksadıyla bir kahvehane, kıraathane, çay bahçesi aradık, aradığımızı da kısa bir süre sonra bulduk.
Bir yandan dinlenip, çaylarımızı yudumlarken aynı anda da bundan sonra gideceğimiz güzergâhın planlamasını yapıyorduk ki birden bire sanki gök kubbe yarıldı. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, en mükemmel yapılan planların bile doğanın insafına kalmış olduğunu bize göstermek ister gibiydi. Bizde “Gökyüzü ağlamazsa, yeryüzü gülmez.” diyerek bu ilahi güce boyun eğerek mecburen planlarımızı revize ederek, kahvehane ahalisinden yakınlarda kapalıPazaryerin bulunduğunu öğrenmemiz üzerine bu gece Tefenni’de konaklamakta karar kıldık.
Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim kahvehane sahibi “ – siz misafirsiniz.” diyerek içtiğimiz çaylar için bizden ücret almadı. Beklide hem bisiklet ile gezdiğimiz hem de bu gece çadırda kalacağımızı öğrendikten sonra halimize acıdı, bilemiyorum. Kendisine cömertliğinden dolayı teşekkür ettik.
Yağmur biraz azalınca bize tarif edilen üstü kapalı pazaryerine geldik. Alan çadır kurmaya elverişli gibiydi sadece etrafı açık olduğu için rüzgâr alıyordu. Bu sorun çadırlar mevcut demir direklere iplerle bağlanarak çözülebilirdi.
Etrafta tek tük park etmiş araçlar bu alanın aynı zamanda otopark olarak kullanıldığı izlenimi veriyordu, ilerleyen saatlerde acaba gelip giden araçlar rahatsızlık verir mi endişesi aklımdan geçerken gözümüze üstü ve üç tarafı kapalı balıkçı tezgâhlarının bulunduğu alan ilişti.
Balık sezonu kapalı olduğundan uzun zamandır tezgâh kurulmadığı balık kokusu olmamasından anlaşılıyordu. Yine kedi gibi dört ayaküstüne düşmüştük. Çadırlarımızı buraya kurup yemek yedikten sonra bu kuytu köşede sakin ve dinlendirici bir gece geçirdik.
[advanced_iframe src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=view&id=10072263&measures=on&title=on&near=off&images=on&maptype=H” width=”100%” height=”650″]