Oy kullanmak üzere sandık başına gelen köylülerin şaşkın bakışları içinde kahvaltımızı tamamladıktan sonra yolculuk için hazırlanmaya başladık.
Biz tabii haliyle yaptığımız bisiklet turu sebebiyle Urimbaba ile bu seçimlerde vatandaşlık görevimizi yerine getiremedik. Pek Sayın Reis-i Cumhurumuz Urimbaba ve benim oy kullanamadığımızı görmüş olacak ki yapılan seçimin halkın iradesini tam olarak yansıtmadığında karar kılmış ve bizim için seçimleri tekrarlama gereği duydu da 1 Kasım 2015 tarihinde oy kullanabildik. İyi ki halkın iradesine bu kadar saygı duyan bir Reis-i Cumhurumuz var.
Yaşasın İleri demokrasi!
Fezaya çıkmamız yakındır.
Pılımızı pırtımızı toplayıp dim baraj gölü manzarası eşliğinde bizi bekleyen bilinmezliğe doğru ilerledik.
Epey keyifli bir inişin ardından gözümüzü karşıda beliren rampaya dikerek şaşkınlık içinde devam ettik.
Şimdiye kadar hep dostum varsaydığım tabelalar bugün sanki düşmankesilmişti.
%13 eğim tabelasının gerçekliğini sorgulayarak şaşkınlık içinde birbirimize bakarak “nereye düştük böyle.” der gibiydik.
%13 eğim tabelasının gerçekliğini sorgulayarak şaşkınlık içinde birbirimize bakarak “nereye düştük böyle.” der gibiydik.
Elbette böyle rampaları bu kadar yükle tırmanmak oldukça zor olduğundan inip yürümek zorunda kaldık pek çok zaman. Pedal çevirmek şöyle dursun yürümekte bile zorlandığımız anlar yaşadık.
En son böyle bir rampa ile Nemrut dağına çıkarken karşılaşmıştım. O zamandan bu zamana epey formdan düşmüşüm.
Bu kadar zorlanmanın kendine göre kazançları da olmuyor değil. Yukarılara çıktıkça pırıl, pırıl havada karşı tepelerin yansıdığı baraj gölü manzarası göz dolduruyordu.
Göl manzarası ne kadar göz dolduruyorsa da karşıdaki Dağ manzarası bir o kadar göz korkutuyordu.
Baraj gölünün yapısına göre kıvrıla, kıvrıla ilerleyen yolda her dönemeç bizim için ya iniş ya da tırmanış demekti.
Biçerdöverlerin giremeyeceği yüksek tepelerde köylünün ektiği mahsulü çoluk çocuk elleriyle biçmek zorunda kaldığı zorlu bir hayat olduğu gibi göl sularının yuttuğu pek çok hayat anılarda kalmış gibiydi.
Manzaraya diyeceğim yok. Peki, suyun altında kalan değerler. Kim bilir bu suların altında eko turizm için ne değerler vardı.
Hayat veren su burada pek çok hayatı yaşam alanından kopartıp göç etmesine sebep olmuş gibi görünüyor.
Belki burada su altında kalan yapılar o kadar köklü değil. Peki, binlerce yıllık tarihiyle medeniyetlerin gelişiminde önemli bir yer tutan Hasankeyföyle mi? İşletme ömrü en fazla yüzyıl sürecek işletmeler için binlerce yıllık tarihi yok etmeye değer mi?
Hayat veren su burada pek çok hayatı yaşam alanından kopartıp göç etmesine sebep olmuş gibi görünüyor.
Belki burada su altında kalan yapılar o kadar köklü değil. Peki, binlerce yıllık tarihiyle medeniyetlerin gelişiminde önemli bir yer tutan Hasankeyföyle mi? İşletme ömrü en fazla yüzyıl sürecek işletmeler için binlerce yıllık tarihi yok etmeye değer mi?
Doğa ve tarih şirketlerin karlarının arttırılması uğruna çifte standart ile hunharca yok edilmemeli.
Tamam, su değerli ve gerekli kabul ediyorum. “Su akar, Türk bakar.”Deyişini değiştirmek istercesine duyarlıyız diyelim. Bu duyarlılığı Sanayi ve evsel atıklarla fosseptik çukurlarına çevirdiğimiz nehrinde gösterebiliyor muyuz? Bu duyarlılıkta gerçekten samimi miyiz? Öyle ise ne ala.
Keşke insanoğlu hırslarımızdan sıyrılıp bu doğanın sahibi değil onun bir parçası olduğumuzu anlayabilse.
Baraj gölünün sonuna doğru bir yol ayrımına geldik. Küçük bir dikkatsizlik sonucu diğer tabelalar ve ağaç yaprakları arasında gözden kaçırdığımız tabelayı görmememiz sebebiyle yanlış yola girerek fazladan 2–3 kilometre tırmanmak zorunda kaldık.
İlk başta takip etmemiz gereken anayol olduğunu düşündüğüm yolun bir süre sonra oldukça daralmasından dolayı zihnimde yanlış yolda olduğumuz yönünde bir şüphe hakim olmaya başladı. Bu durumu Urimbaba ile paylaşarak yol yakınken bu hatadan döndük.
Tekrar aşağı inerek tabelalara dikkatli baktığımızda başlangıçta sandığımızın aksine sadece Gümüşkavak köyüne giden yol olmadığını, Konya ve Sarıveliler’e doğru devam ettiğini fark ederek gitmemiz gereken doğru yolu bulduk.
Doğru yolu bulmanın iç huzuru içinde dik yollarda ilerlemeye devam ettik.
Dağlardan süzülerek gelen suyu gönül rahatlığıyla içilebilineceği kanaatindeyim. Çünkü onu en çok kirleten her zaman insandır. İnsanın olmadığı bir yer muhakkak ki temiz ve güzeldir.
Gör götüm yolları iç soğuk suları (GGYİSS) olarak her zaman suyun ve yolun izinde olduğumdan su gördüğümde içerim, yol gördüğümde giderim.
Mottom her daim “daha görülecek çok yol, içilecek çok su var.”Olmuştur.
Mottom her daim “daha görülecek çok yol, içilecek çok su var.”Olmuştur.
Zorlu tırmanışımız devam ederken Gümüşkavak köyünde bir süre mola verdik. Doyumsuz manzaraya sahip bir işletmede çay içerek satın aldığımız kiraz ve kayısıları yiyerek bir süre dinlendikten sonra yolumuza devam ettik.
Benim yüküm Urimbaba’nınkine nazaran daha hafif olduğu için görece olarak önden gidebiliyordum. Urimbaba’nın yetişmesini beklerken fırsat buldukça fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim.
Dağların arasındaki yüzlerce küçük vadiciklerden birinde kayalıkların arasından akan suyun oluşturduğu küçük şelalenin dinlendirici ve serinletici atmosferinden istifade etmek için burada bir mola vererek yemek yemeye karar verdik.
Hatta burada su içinde prodüksiyon bile yaptık. Fakat bu yapım bana ıslak kayaların üstünde ayağımın kaymasıyla bir fotoğraf makinesine mal oldu.
Büyük sözü dinlemeyerek hemen pilleri çıkartmamam daha sonra pilleri çıkartsam da makine kurumadan sabırsızlanıp pilleri tekrar takmam bu noktadan sonra fotoğrafları cep telefonum ile çekmeye mecbur etti.
Şelale keyfi ve yemeğin üstüne birer kahveden sonra tırmanışımıza kaldığımız yerden devam ettik.
Rakım yükseldikçe geniş yapraklı ağaçların yerlerini daha çok iğne yapraklı çam ağaçları almaya başladı. Belli bir rakımın üzerinde her bitki yaşamını sürdüremediğinden buralarda aşağılara nazaran bitki çeşitliliğinden pek söz etmek mümkün değil.
Urimbaba’dan öğrendiğime göre buradaki ağaçların dallarının etrafa yayılmayıp ince uzun olmasının sebebi yüksek rakımda yağan karın ağırlığı ile ağacın dallarının zarar görmesine engel olması. Doğada her şeyin bir sebebi var, buna hayran kalmamak mümkün değil.
Karşı dağlarda bulutlar yavaş, yavaş kümeleniyor. Hadi hayırlısı.
İnsan için yapıldığından şüpheye düştüğümüz yollarda keçi inadıylatırmanışımız devam ederken havadaki değişim hissedilebiliyordu.
Sabah yolculuğumuzun başında aşağılardan baktığımızda pek görkemli duran şaşaalı tepeleri tırmandıktan sonra yüceler cüceleştiği için hayal kırıklığı ile karşılaşıyoruz.
Sanırım “Bir şeyin büyüklüğü bizim küçüklüğümüz ile orantılı.”
Aslında Alanya’yı 10 kilometre geçe Mahmutlar’dan buraya gelen başka bir yol daha olmasına rağmen biz dim vadisinin manzarası eşliğinde seyahat etmek için bu güzergâhı tercih ettik.
Diğer yol bizim kullandığımız güzergâha nazaran daha kısa olsa da daha dik rampalara sahip olduğu düşüncesindeyim. Sonuçta her iki yolda burada birleşerek devam ediyor.
Diğer yol bizim kullandığımız güzergâha nazaran daha kısa olsa da daha dik rampalara sahip olduğu düşüncesindeyim. Sonuçta her iki yolda burada birleşerek devam ediyor.
Her iki yolun birleştiği kavşağı 100 metre geçip geride kalan Urimbaba’yı beklerken bir süredir kümelenmeye başlamış olan bulutlar etrafımızı kaplayarak görüş mesafemizi oldukça azalttı.
Görüş mesafesi ve bulutların ne kadar kısa zamanda etrafı sardığını konusunda fikir sahibi olmanız için kısa aralıklara çekilmiş iki fotoğraf karesi oldukça aydınlatıcı olacaktır.
Urimbaba’nın gelmesiyle birlikte kısa bir süre sonra sis makul seviyelere inince dar ve son derece tehlikeli yolda ilerlemeye gayret ettik.
(Fotoğraf Ertesi sabah çekilmiştir.)
Sis ve yakında havanın kararmaya başlayacak olmasını göz önüne alarak. Terk edilmiş gibi görünen barakanın içine girerek geceyi burada geçirmeye karar verdik. Eğer ilerleseydik bulunduğumuz konumda buradan daha uygun kamp yeri bulma ihtimalimiz zayıftı. Genel görünüm olarak yol kayalıklar oyularak yapıldığından yolun bir yanı kayalıkken diğer yanı uçurumdu.
Sonradan öğrendiğime göre Meğer Türkiye’nin belli başlı tehlikeli yollarından birinde yolculuk ediyormuşuz. Bulunduğumuz mıntıka “Kuş yuvası” dedikleri her yıl en az on kişi yukarıdan kaya düşmesi ve uçurumdan aşağı yuvarlanma sebebiyle hayatını kaybettiği bir yermiş. Devam etmemekle isabetli bir karar vermişiz.
Günü sonlandırırken, bu sabah uyandığımda gün içinde en fazla 20–25 kilometre yol kat edebileceğimizi ve bu kısa mesafenin bu kadar uzun gelebileceği hiç düşünmemiştim. Bugün ki mücadelemiz doğa ile olduğu kadar kendimizleydi de.
Bugünü atlattık, kim bilir bizi yarın neler bekliyor.
Bugünü atlattık, kim bilir bizi yarın neler bekliyor.
[advanced_iframe src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=view&id=10077386&measures=on&title=on&near=off&images=on&maptype=H” width=”100%” height=”650″]