Tur yazısının 2. günü ve devamını yazmam hususunda kamuoyundan gelen yoğun baskılara dayanamayarak ve gelen olumlu geri dönüşler sebebiyle bir gazla oturdum bilgisayar başına.
Meğer pek de azımsanamayacak kadar çok kişi yazılarımı okuyup, paylaştığım rotaları kullanarak benim rehberliğimde bisikletle hiç bilmedikleri diyarlara pedal basıyormuş. Bu bilinçle zaten bir süredir ona buna laf çarpmaktan çok, vatana millete faydalı olma gayesi güttüğüm yazılara bir derece daha dikkat etmem gerektiği gördüm.
“Aslında bir hikayemizi yazmaya başlasak zamanın beyni durur, denizler kurur.”
Akşam İlk günün yorgunluğundan olsa gerek erken yattım ve bir önceki yazımda yazdığım gibi dini bütün Trakya gençliği her hangi bir rahatsızlık vermemesi sebebiyle deliksiz bir uyku çekip son derece dinlenmiş bir şekilde sabah 06:30 gibi uyandım.
Bugün planım gün ışığından mümkün olduğu kadar çok istifade ederek fazla telaş yapmadan bünyemi fazla yormadan gidebildiğim kadar çok mesafe kat etmek.
Problem çıkartmadan çalıştığı zamanlarda kamp ocağım ile son derece keyifli vakitler geçirebiliyoruz. İşte o anlardan birisi, kahvaltı zamanı. Daha ne isteyeyim. Çok şükür. Çayım, çorbam her zaman elimin altında.
(Aslında konserve kutuları kullan at malzemeler olmayıp temizlenerek defalarca farklı amaçlar için kullanılabilir. )
Kahvaltı, toparlanma derken bir saat geçti ve ayakkabıları giyerek pedalları çevirmeye başlamam 08:00’i buldu.
Bu hafta sonu Bisikletle Çanakkale turu yapacağım, bir uçtan bir diğer uca.
Bildik yollar Çimendere köyü, Çokal köyü Yüllüce köyü Evreşe vs. vs…
En son bu yoldan geçtiğimde yoğun sağanak yağmur altında ser sefil perişan eve dönmeye uğraşıyordum şimdi öyle mi? hava günlük güneşlik her yer yemyeşil çayır çimen.
Her ne kadar sabah kahvaltısı yapalı 2-3 saat olsa da Evreşe’deki uğrak noktamı es geçemeyerek bir çorba içmekte fayda gördüm. Çok şükür. İcabında Çorba için cebimizde 3-5 kuruşumuz var elbet.
Evreşe’den çıkışta anayola girmeden hemen karşıda sık sık karşılaştığımız eski dostum en sevdiğim mavi renkli Gelibolu tabelası beni selamlayarak yönlendirdi. Gelibolu istikametine doğru karşıdan arada sırada da yandan esen rüzgâra rağmen yoluma devam ettim.
Bolayır civarına geldiğimde Selim ağabeyi aradım ve yaklaşık bir saat sonra Gelibolu’ya varacağımı söyledim. Yolun 4/3 ünü tamamlamıştım ki birde baktım ne göreyim Selim ağabey işi gücü bırakıp atlayıp arabaya beni karşılamaya gelmiş.
Selim ağabey öyle kıymetli bir insan ki anlatamam. Misal Silivri’den İstanbul’a yapacağınız kısa bir turu sadece Selim ağabeyiziyaret etmek için Gelibolu üzerinden giderek iki-üç gün uzatabilirsiniz.
“Selim Yılmaz, Issız adaya düşseniz yanınızda isteyeceğiniz üç şeyin en değerlisidir.”
Lapseki’ye geçtiğimizde yollarımız ayrılıyor olsa da gönlümüz bir. Ben Çanakkale’ye Selim ağabey de çalıştırıcılığını yaptığı futbol takımın maçını yönetmek üzere Biga’ya doğru yol alıyor.
Çanakkale boğazı manzarasını sağıma alıp yaptığım yolculuk benim için bir ilk. Eceabat–Gelibolu arasında defalarca yol almış olsam da ilk defa bu yolu kullanıyorum. Her şey iyi güzeldi ama dün dere boyunca giden yoldaki hayırseverlerin eserlerini bu yolda göremediğim için su sıkıntısı çektim. Dilim damağım kurudu. Yok mu? Yahu bir hayırsever şu yola hayrat yapsın.
Zaten her yerden su fışkıran bir yere hemen uyduruktan bir sıra tuğla örüp, bir çeşme takıp falanın filanın hayratıdır diye mermer tabela monte etmek ne güzel iş. Siz o beton yığınını dikmeseniz bile o su oradan çıkacak. Çobanın, yolcunun biri oraya bir boru hortum taksa yine o su ihtiyaç sahibine ulaşıp içilecek.
Madem hayır işlemek istiyorsunuz efendiler su olmayan bir yere su getirinde yaptığınız iş bir şeye benzesin. Yapmayın böyle ucuz kahramanlıklar.
Her neyse Çanakkale’ye 10 km kala bir petrol istasyonunda yanan bağrıma bir yudum su buldum. Çayda ile dondurma da ekstra oldu.
Çanakkale’ye doğru gelince Şehre girsem mi girmesem mi diye ikileme düştüm. lakin ihtiyaçlar daha ağır bastı. İstikamet şehir merkezi.
O da ne bir tabela. Hemen Çanakkale girişinde tabelanın yanında bittim. Nitekim her zaman bu tabelayı görmüyorum.
“Tabelan kemerimi süsleyecek Anadolu Şehri. ”
(Kızıl atasözü 🙂 )
Şehir merkezinde alış-veriş yapıp ihtiyaçlarımı tamamlayarak Kepez, Dardanos orası burası biraz da yolu şaşırarak zarla zorla İzmir yolunudenkledim.
İntepe’ye gelmeden Güzelyalı civarında çamlık bir alan buldum. Çeşme de vardı, oturmak için yerde.
Birde birisi buraya 20-30 kadar arı kovanı yerleştirmiş bu bana bir güven hissi verdi. Her halde kimse itin uğursuzun olduğu yere malını mülkünü bırakmaz diye düşündüm.