
Saat 06.30 gibi kalkarak kahvaltımı yapıp çadırı ve eşyalarını toplayarak gitmek için hazır bir şekilde bisikletime yükledim. Bisikleti George house’de bırakarak kargo ile gönderilen fotoğraf makinesini teslim almak için minibüs ile Fethiye’ye gittim. Müze gezisi alışveriş derken dönüşüm 12.00 ı buldu. (niye böyle bir şey yapmışsam. Açıkçası neden gidiş-dönüş yapmamın sebebini hatırlamıyorum)

Tekrar minibüsle Ölüdeniz’e giderek Faralya köyüne giden minibüsün yaklaşık bir saat sonra geleceğini öğrenmemin ardından 5 kilometre mesafeli yolu yürümeye karar verdim. Hem yolda eşsiz ölüdeniz manzarasının fotoğraflarını da çekebilirdim. On, on beş dakika yürüyüşün ardından arabasıyla George House’a giden Hasan ağabey denk geldi. Onunla birlikte beraber köye gittik.

Buradan ayrılmadan önce vakit kaybetmeden Kelebekler vadisine inmeye karar verdim.

Halatlar ve boyalarla yapılmış işaretleri takip ederek son derece tehlikeli bir yolu takip ederek dik kayalıklardan vadiye indim.

Hemen plaja girerek denize girdim. Plajda bir süre vakit geçirdim.

Dönüş yoluna geçtiğimde burada birde şelale olduğunu öğrenmemin ardından o yöne yöneldim. Şelaleden akan buz gibi su ile duş adım.

Ardından geldiğim yoldan tekrar kayalıkları tırmandım. Bu tırmanış beni oldukça yordu.

Bir şeyler atıştırıp saat 17.00 gibi “-Göcek’e kadar ne kadar yol alırsam kârdır.” düşüncesiyle yola koyuldum. Faralya köyünden rampa aşağı ilerlemek oldukça kolay olduysa da Ölüdeniz ve Fethiye arasında yoğun trafikli 3 kilometrelik bir o kadar yorucu ve tehlikeliydi.

Fethiye’den çıktığımda saat 19.00 olmuştu bile. Hava kararana kadar gidebildiğim kadar yol almaya çalıştım. Bu arada da vakit kaybetmemek için pek fotoğraf çekemedim. Yaklaşık bir saat sonra inlice köyü yakınlarındaki bir tesiste kamp kurdum yemek yiyerek yatıp uyudum.
Fazla bir mesafe kat edememiş olsam bile oldukça yorucu bir gün geçirmişti.