“Bisiklet çevrecidir!” – Gerçek mi, mit mi, pazarlama mı?
Evet ama… hangi bağlamda?
Günlük otomobil kullanımına alternatif olarak bisiklet sürmek, karbon salınımını azaltır. Üretimi ve kullanımı otomobile kıyasla daha az kaynak tüketir. Ama bu “mutlak çevrecidir” demek için yeterli mi? Pek değil.
Önkabuller neye hizmet eder?
“Bisiklet çevrecidir” sözü, neredeyse kutsal bir önermeye dönüştü. Bu tür klişeler genelde iyi niyetli pazarlama sloganlarıdır. Belediyeler bisiklet yolu yaparken “çevreci” imajına sığınır. Markalar çevre bilinci etiketiyle reklamlarda bisikletlerini parlatır. Biz bisikletliler de gönül rahatlığıyla pedallarken içten içe kendimizi doğa dostu ilan ederiz. Bu etik etiketle kendi tercihini yüceltir. Yani bisikletin çevreci olduğu kadar, “çevreci görünmek” de bir toplumsal motivasyon.
Peki gerçekten öyle mi? Bisiklet otomatik olarak çevreci midir?
Üretim Süreci: Pedal Çevirmeden Başlayan Ayak İzi
İşin başlangıç noktasına, yani üretime bakalım. Her bisikletin bir karbon ayak izi var.
- Alüminyum, karbon fiber gibi hammaddelerin çıkarılması, işlenmesi ve taşınması ciddi enerji tüketimi gerektiriyor.
- Komponentlerin (vites, fren, jant, zincir) büyük kısmı Uzak Doğu’da üretiliyor, ardından dünya çapında sevk ediliyor.
- Üstüne üstlük, moda gibi değişen teknolojik trendler yüzünden her iki yılda bir bisiklet değiştiren bir kullanıcı profili var.
Yani bisiklet üretimi, “otomobil kadar kirletmiyor” olabilir ama “çevreci” etiketiyle kutsanacak kadar da masum değil. Karbon fiber gövdeler, lityum bataryalı elektrikli bisikletler, Çin’den ithal edilen komponentler, çılgın lojistik zincirleri… Bunların hepsi doğada bir iz bırakıyor. Hele ki her iki yılda bir bisiklet değiştiren bir tüketim kültürünün içinde, bisikletin çevreci olup olmadığını tartışmak epey su kaldırır.
Bir bisikletin hammadde aşamasından kullanıcının eline ulaşana kadar geçen süreçteki karbon ayak izi, üretimin her aşamasında doğrudan veya dolaylı olarak çevreye salınan sera gazları üzerinden değerlendirilir.
Toplam Karbon Ayak İzi Tahmini
Tip | Ortalama CO₂e |
---|---|
Standart alüminyum bisiklet | ~200–300 kg |
Karbon kadro yarış bisikleti | ~350–500 kg |
Elektrikli bisiklet (e-bike) | ~400–800 kg |
Ne Anlama Geliyor?
- Ortalama bir otomobilin 1000–1200 km sürüşüyle aynı karbon ayak izine sahip olabilir.
- Ama… Bisiklet uzun vadede bu ayak izini telafi eder. Yaklaşık 400-600 km’lik otomobil yerine bisiklet kullanımı, bu üretim kaynaklı karbonu dengelemeye başlar.
Seyahatin Kendisi Ne Kadar Masum?
Şimdi gelelim asıl meseleye: Bisikletle seyahat ederken ne yapıyoruz?
Gönül isterdi ki her turumuz evin önünden başlasın. Ama gerçekler öyle değil.
Bisikletini alıp bir dağa çıkmak, bir vadide kamp yapmak istiyorsun… ama oraya nasıl gidiyorsun?
Arabayla mı taşıdın bisikleti?
Otobüs mü?
Yoksa uçağa mı verdin bagaj olarak?
Hah, işte o noktada “çevre dostu bisiklet turu” biraz pamuk ipliğine bağlı kalıyor.
- Otomobilin karbon salınımı belli,
- Otobüs ve tren daha iyi alternatif olabilir ama yine de sıfır değil,
- Uçak? Yani hadi oradan. Saatte yüzlerce ton yakıt yakan bir canavarla 1000 km gidip sonra “doğayla iç içeyim” demek biraz ironik olmuyor mu?
Bazı turlar var, bisikletle gidilen kısmı sadece Instagram için çekilmiş. Gerisi hep motorlu taşıma. Bu durumda bisiklet, bir simgeye dönüşüyor: “Ben çevreciyim” demenin aracı. Gerçekte ne kadar doğayla uyum içindesin, orası biraz muamma.
Bisikletle Doğaya Gitmek mi, Doğayı Yormak mı?
Popüler rotalar, sosyal medya sayesinde kalabalıklaşıyor. Aynı noktaya giden yüzlerce, binlerce kişi, bazen “doğaya zarar vermemek” hassasiyetini taşısa da, sonuçta o orman, o vadi, o göl kıyısı aşınıyor.
Toprak patikalar bisikletle eziliyor, flora zedeleniyor, “çöpünü al geri götür” kuralına uymayanlar sayesinde doğa bir tur daha yoruluyor.
Şimdi açık konuşalım:
Senin doğada olman, doğanın da seninle mutlu olduğu anlamına gelmiyor.
Senin “çevreci hissediyor” olman, çevreye zarar vermediğin anlamına hiç gelmiyor.
Kamp alanları ormanları yok ediyor, popüler rotalar patikaları aşındırıyor. Bir “doğaya kaçış” akımı, yeni “doğaya zarar” döngüsü başlatıyor olabilir mi? Kendine “doğa dostu” diyen biz bisikletliler bazen doğayı, bizden sonrakilere daha yorgun bırakıyor olabilir miyiz?
O Halde Ne Yapmalı?
Peki ne yapacağız? Bisikletleri bırakıp geri mi döneceğiz? Elbette hayır. Ama “çevreciyim” demeden önce şu soruları kendimize soralım:
- Bu bisikleti ne kadar süreyle kullanacağım?
- Yeni bir parça almadan önce gerçekten ihtiyaç var mı?
- Seyahate motorlu taşıt kullanmadan başlayabilir miyim?
- Kullandığım rotalar doğaya zarar veriyor mu?
- Kaldığım yerlerde yerel halk ve ekosistemle nasıl bir etkileşim içindeyim?
Gerçek çevrecilik, sloganlarla değil, alışkanlıklarla olur.
Bisiklet, potansiyel olarak çevreci bir araçtır ama onu nasıl kullandığımız her şeyi değiştirir.
“Çevre Dostu” Etiketi Ücretsiz Dağıtılmamalı
Sırf pedallıyoruz diye çevre dostu ilan edilmek kolaycılık.
Çevrecilik, bir bisiklet değil; bir bilinç meselesi.
O bisikleti kaç yıldır kullanıyorsun, rotanı nasıl seçiyorsun, doğayı nasıl terk ediyorsun?
İşte o zaman, sessizce pedallarken gerçekten bir fark yaratabilirsin.
Yoksa sadece “iyi hissetmek” için çevreci görünmek mi istiyoruz?
Bisiklet potansiyel olarak çevrecidir ama otomatikman değil.
Eğer eski bir bisikleti yıllarca kullanıyorsan, yerel ürünlerle besleniyor ve kamp yerini seçerken ekosisteme saygı duyuyorsan: evet, çevrecisin.
Ama her fırsatta en son teknoloji bisikleti alıyor, kamp yerinde çöplerini geride bırakıyor, arabayla bisikletini dağa taşırken “doğayla iç içeyim” diyorsan… bir dur düşün derim. Belki doğa değil, sadece “doğada olmak fikri” hoşuna gidiyordur.
İşte gerçek çevreciliğin sorusu:
Sürdürülebilir misin, yoksa sadece sürdüğün bisiklet mi çevreci?
Fark orada başlıyor.