Merhaba, ben Ferdimen. Uzun yıllardır bisikletle Türkiye’yi gezen, pedal çevirerek yolların nabzını tutan biriyim. Benim yazı ve konuşma tarzım genelde net, samimi, hafif dokunduran ama boş laf etmeyen bir üsluptur. Sokaktaki insan gibi konuşurum ama altı boş olmaz. Çünkü mevzuya dışarıdan değil, içinden bakan biriyim. Yani bisikletle sadece sahil yolunda turlayan biri değil, yağmurda, yokuşta, dağda rüzgârla kavga eden bir yolcuyum.
Yazılarım ve sözlerim de, bisiklet camiasında sıkça karşılaşılan o ezbere, klişeleşmiş sloganlardan ibaret değildir. Her satır, bizzat yaşanmışlığın ve gözlemin ürünüdür. Bu yüzden, bu yazıyı “şöyle olsa güzel olurdu” diye laf olsun diye değil, yıllardır sahada gördüklerime dayanarak yol gösterir diye yazıyorum. Bunun da en büyük sebebi, kimseye eyvallahım olmaması. Bugüne kadar önüme gelen pek çok sponsorluk teklifini elimin tersiyle itmiş biriyim, çünkü arkamda bir logonun gölgesi olsun istemedim. Ne bir ticari bağım var, ne de bir menfaat beklentim.
Eminim bu yazıyla, bu işten nemalanan pek çok kişinin tekerine çomak sokuyorumdur. Zaten yazı yayınlanır yayınlanmaz, organize bir tepki dalgası gelir; alıştık. Ama bazen bir şeyin doğru olduğunu bilmek, gürültüye rağmen susmamayı gerektirir.
Elektrikli Bisikletlere Ehliyet Şartı Gelsin, Hatta Geç Bile Kalındı
Son zamanlarda yolda yürürken bile “acaba üstümden bir elektrikli bisiklet geçer mi?” diye bakar oldum. Kaldırımda, yaya geçidinde, okul önünde… Her yerde karşımıza çıkıyorlar. Kimi 12 yaşında, kimi yaşını başını almış ama hâlâ fren nedir bilmeyen insanlar motor destekli bu araçların üstünde dolaşıyor.
Şimdi, normal bisiklete laf yok. Hatta başımın tacı. Pedalla gidiyorsan, ter döküyorsan, ne güzel. Ama mesele artık “bisiklet” değil. Mesele, pedala basmadan 45 km hızla uçan, sesi soluğu çıkmayan ama tehlikesi büyük motorlu taşıtlar.
Ve açık konuşayım:
Bu iş ehliyetsiz olmaz kardeşim.
“Ama bu da bisiklet sonuçta…” diyenlere: Hayır, değil.
Bir taşıtın bisiklet sayılabilmesi için kuralları var:
Motor gücü 250 watt’ı geçmeyecek.
Pedal desteği olmadan gitmeyecek.
Hızı 25 km’yi geçmeyecek.
Ama bizim sokaktakiler?
Bas pedal olmasa da gidiyor, 45’i görüyor, ara sokakta uçak gibi yanından geçiyor. Kask yok, trafik bilgisi yok, refleks desen zaten sokak ortasında telefonla konuşarak sürüyor. Yani bu artık bisiklet değil, motorlu taşıtın ta kendisi.
Ehliyet neden şart?
Çünkü ehliyet dediğin şey bir kâğıttan ibaret değil.
Bir taşıtı kullanabileceğine dair bir sınavdır, bir belgedir, bir sorumluluk alma biçimidir.
Trafik tabelasını bile bilmeden, kim neye yol vermeli farkında olmadan bu araçlara binmek, hem sürücünün hem karşısındakinin canına kast etmek demek.
Özellikle okul çevrelerinde, pazarlarda, dar sokaklarda yaşanan kazalar artık sıradanlaştı. İnsan bir kere düşer, iki kere uyarılır, ama bu araçlarla olan kazalar kural değil, kader sanılıyor.
Avrupa bu işi nasıl çözüyor?
Adamlar demiş ki:
– Eğer 250 watt’ı geçiyorsan ve pedala gerek duymuyorsan, seni moped sayarım.
– O zaman da ehliyet alacaksın, sigortanı yaptıracaksın, kaskını takacaksın.
Çünkü mesele aracın şekli değil, yarattığı risk.
Çözüm basit aslında:
-
Elektrikli bisikletleri motor gücüne ve hızına göre sınıflandır.
-
250 watt üzerini motorlu taşıt kategorisine al.
-
Sürücüsüne en azından M sınıfı ehliyet zorunluluğu getir.
-
Denetimi artır, bilgilendirme yap, kayıt altına al.
Kimseye zulmetmeyeceğiz. Yalnızca şu an zaten fiilen olan bir tehlikeyi yasal çerçeveye oturtacağız.
Kimse Trafikte Oyuncak Sürmüyor
Ben bisikletle binlerce kilometre yol yapmış biriyim. Rüzgarı seviyorum, özgürlüğü seviyorum ama özgürlük sorumlulukla kıymetli.
Biri 45 km hızla gelip çocuğuna çarptığında “ama bu sadece bisikletti” diyemezsin.
Bu yazıyı okuyanlar belki kızacak, “özgürlüğümüzü kısıtlıyorsun” diyecek. Ama ben kimsenin özgürlüğünü değil, hepimizin güvenliğini savunuyorum.
Ehliyet şartı sadece bir belge değil, bu işin ciddiyetinin göstergesidir.
Bu konuda herkesin bir fikri var, ama ne yazık ki çoğu fikir ya koltuktan ya da seleye bile oturmamış zihinlerden çıkıyor. Sen bu yazıyı buraya kadar okuduysan, belli ki konuyla bir bağın var. Belki yaşadın, belki şahit oldun.
Peki, sen ne düşünüyorsun?
Ehliyet şartı gereksiz bir bürokrasi mi, yoksa geç kalınmış bir zorunluluk mu?
Yorumlarda buluşalım. Gerçek fikirler, gerçek hayatlara dokunur.