Akşam içtiğim meyve suyu ve yağmaya başlayan yağmur sebebiyle erkenden yatıp uyuduğum için hali ile sabah erkenden uyandım. Uyandığımda saat 05:00 civarıydı ve daha güneş doğmamıştı.
Diğer arkadaşların uyanmasını ve güneşin doğmasını beklerken Evciler göledi çevresinde dolanarak doğan güneşin ışınlarının gölet üzerinde yansımalarının muhteşem görüntülerini farklı açılardan fotoğrafladım.
Dün göle gelmeden evvel şartlar dâhilinde sabah kahvaltısını Beyciler köyünde yapmayı planladığım için herhangi bir alışveriş yapmadım. Birazda bu kararı vermemdeki temel sebep, köydeki alışveriş imkânlarının garipliği oldu. Köyde iki bakkal var, dün bu marketlerden birine uğradım ve kayda değer bir şeyler görmediğim için bir şey almadan çıktım. Buraya kadar her şey normal, enteresan olan market diğeri. Arkadaşların demesi şöyle “-sözde market 24 saat açıkmış.” ama ben her hikmetse açık haline bir türlü denk gelemedim. Marketin sahibi bu işin haricinde türlü türlü işlerle meşgul olduğundan işinin başında pek duramıyor. Köylüden telefon numarasını alıp ulaşmak mümkün, ama o telefona cevap verir mi, vermez mi, sonra gelir mi gelmez mi o biraz muamma. Ne yalan söyleyeyim dün akşam 2-3 saat bekleyip de kamp alanına eli boş dönen arkadaşlar oldum. Ne var ki köydeki tek tekel bayii burası olduğundan buraya biraz gebe gibisiniz. Benden tavsiye bu gibi ihtiyaçlarınızı Poyralı veya İslambeyli köylerinden gidermek en mantıklı karar olacaktır.
Her neyse Evciler köyünde bakkalda ufak tefek bir şeyler alıp, köy kahvesinde hızlı bir şekilde kahvaltı yaptım. Bir süre sonra Önder, Halis ve Çetin ağabeyler ile birlikte Yeniceye doğru ara yoldan yola koyulduk.
Yenice köyüne geldiğimizde yollarımız ayrıldı. Onlar Sergen üstünden Çifte kaynaklar istikametine ilerlerken ben Demirköy yönüne doğru usulca tırmanışa geçtim.
Bir süre tırmandıktan sonra 810 metre rakımlı Jandarma Kuleye geldim
Bu rakıma ulaştıktan sonra 640 metre yükseklikteki Kadın Kuleye gelmek pek zor olmadı.
Ayrıca Kadın Kule; rotama göre benim anayoldan ayrılacağım yerdi. Orman içlerine girmeden evvel bir şeyler atıştırıp dinlendim. Daha sonra bir süre sık kullanılan geniş orman yollarından ilerledim.
Ben ilerledikçe yollar daralıp çatallanmaya başladı. Birkaç kez yanlış yola girip geri döndükten sonra pekte sık kullanılmayan daha dar orman yollarını kullanarak Monapetra kayalıklarına doğru ürkek bir ceylan edasıyla emin olmayan adımlarla ilerledim.
Bisikletimi gözden uzak bir yere kilitleyerek, navigasyon yardımıyla Monapetra kayalıklarını aramaya koyuldum.
Kayalıkların farklı taraflarını tırmanarak en güzel manzarayı aramaya koyuldum.
En güzel manzarayı bulduğuma inandığımda cezveyi ateşe sürdüm. Çünkü bence iyi bir kahvenin hakkı iyi manzaradır.
Çizdiğim rotayı takip ederek kuru yaprak, dal parçalarının ve her tarafıma takılıp kanatan dikenlerin üstünden yanından geçerek daha düzgün bir yol bulma umuduyla bilinmeze doğru ilerledim. Zaman zaman orman yolu o kadar dar patikalara dönmüştü ki geri dönme fikri bir an aklıma gelip aynı hızla gitti. Zira bir yerden sonra geri dönmek ileri gitmekten daha zor bir duruma geldi. Açıkçası şunuda itiraf etmeliyim ki; bu bir metre ileride ne olduğunu bilmemenin verdiği korku ile karışık heyecan anlatılamayacak bir duygu.
Bu şartlar altında bir süre ilerledikten sonra haritada görünen bir yola çıkmayı başardım.
Bir süre sonra Çiftekaynaklar adı verilen piknik alanına ulaştım. Burada; sabah Yenicede ayrıldığımız Önder, Halis ve Çetin ağabeyler ile karşılaştım.
Tam olarak nereye gidecekleri hususunda kararsız olan ağabeylerime muhtemel rotamın orman yollarından cehennem şelaleleri, Kızılağaç ve Kıyıköy olduğunu söyledim. Bu planım onlara da cazip gelmiş olmalı ki yola beraber devam etmeye karar verdiler.
İşin aslı beraber geçtiğimiz orman yolları daha önce girdiğim yollara nazaran çiftşeritli yol gibiydi. Belki tek başıma olsaydım ara yollara girip yeni heyecanlara pedal basabilirdim ama birazda onlara rehberlik yapmanın verdiği sorumluluk ile bu isteğimi bastırdım.
Neticede orman içinde 2-3 saatlik keyifli bir sürüşün ardından hava kararmadan evvel asfalt yola çıkarak Kışlacık ve Hamideye köylerini geçip Kıyıköye geldik.
Kıyıköyde yaptığımız alışverişin ardından hava kararmadan evvel kamp kurma telaşımız başladı. Ama kamp kuracağımız yer belirsizdi. oraya mı buraya mı kamp kuralım, yok orada çeşme var mı yok mu derken tepem attı ve gruptan ayrıldım. Zaten üstümde bütün günün yorgunluğu vardı ve önceliğim çeşmeydi.
Bunun içinde yapacağımı ben çok iyi biliyordum, daha önceden bildiğim sessiz sakin bir köşeye çadırı kurup yemeğimi yapıp yedikten sonra yakındaki çeşmede üstümdeki kirden pastan kurtulduktan sonra huzur içinde derin bir uykuya daldım.
[advanced_iframe src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=view&id=39504610&measures=on&title=on&near=off&images=on&maptype=H” width=”100%” height=”650″]