Benim ABAK turu maceram daha önceden aklımın bir yerinde sürekli yer tutmasına rağmen ön kayıtlarının başladığını gördüğüm 16 Mart günü başladı. Bu tarihe kadar tek başıma Tekirdağ’dan başlayarak Ardahan’a kadar planladığım Tekirdahan bisiklet turununu planlıyorken memleketin içinde bulunduğu karışık duruma bağlı olarak bu bisiklet turunu bir ileri tarihe ertelemeye karar verdim.
Hem tek başıma her zaman bisiklet turu yapabilirdim ama kıymetli dostları her zaman bir arada görme fırsatım olmayabilirdi.
Katılım durumumu belirlememde Abak gönüllülerinin samimiyetinden şüphe duymuyor olmam ve 3–4 gün sürecek ABAK bisiklet turunun hemen ardından Urimbaba ve Şafak ağabeyin öncülüğünü yaptığı Toprağın geldiği yere yolculuk turunun tarihlerinin arka arkaya olması etkili oldu.
“Daha görülecek çok yol, içilecek çok su var.” Mottosuyla düştüğüm yollarda Urimbaba ve Şafak ağabeyin öncülüğünde organize edilen Küçük menderes deltasındaki çevre kirliliği ve erozyona dikkat çekme amacıyla düzenlenen Toprağın geldiği yere yolculuk İsimli sosyal sorumluluk projesinin içinde olmamak Suya, çevreye ve doğaya karşı belli hassasiyetlerim olan bana yakışmazdı. Kendimi mutlaka bu organizasyonun içinde olmaya mecbur hissettim.
Ardından bu turlara hangi bisikletimle ve ulaşımı nasıl yaparak katılacağımın planlamasını yapmaya başladım. Dağ bisikletim ile ilgili teknik sorunların arap saçına dönmesi sebebiyle uzun, uzun anlatmayacağım.
Dağ bisikletim Tengri’nin son dakikaya kadar hazır olma umudu içindeki uzun bekleyişim sonunda arka göbeğin tamir olma ümidimi yitirdikten sonra çaresizce otobüs ile tur bisikletim Turna ile gitmek zorunda kaldım. Elbette bu bir sıkıntı değildi, fakat Toprağın geldiği yere yolculuk bisiklet turunda Urimbaba ve Şafak ağabeyin bizim için bol rampalı sürprizleri olacağını düşündüğüm için eğimli arazide dağ bisikleti ile daha rahat hareket imkânı bulacağım kanaatindeydim.
18 Nisan tarihinde gün içinde tüm hazırlıklarımı tamamlayarak İzmir’e gideceğim otobüsün hareket otobüsün hareket saatini beklemeye koyuldum.
Otobüsün hareket edeceği vakitten yaklaşık bir saat kadar erken gelmek, bisikletimi ve eşyalarımı otobüse yerleştirirken herhangi bir sıkıntıya mahal vermemek için mümkün olan en küçük boyuta getirmek için yeterli oldu.
Sorunsuz bir şekilde bisikletimi ve bagajlarımı yerleştirdikten sonra otobüs tam zamanında harekete geçti. Bu yolculuk için daha ucuz alternatifler olmasına rağmen 3–5 kuruş fazla vererek Pamukkale seyahati tercih etmem muhtemelen başımın ağrımasının önüne geçti.
Otobüste uyumak başlı başına bir meseleyken birde ikram edilen kahve uykumun daha da kaçmasına sebep oldu. Bu hiç hesapladığım bir şey değildi ama olsun otobüste Wi-fi olması yolculuk esnasında sıkılmamamı sağladı.
Neredeyse hiç uyumadan geçen yolculuğun ardından sabah 06.30 civarı İzmir otogarına gelen otobüsten indikten sonra benden önce İstanbul’dan gelen Salih ağabeyin yardımıyla kısa bir sürede eşyalarımı toparlayarak yola koyulduk.
Mümkün olan en kısa yoldan Alsancak’a geldik. Baattin ağabeyin “Usta” tavsiyesi üzerine Kıbrıs şehitleri caddesinde bulunan İzmir’in meşhur fırında Boyoz yiyerek açlığımızı bastırdık.
Gündoğdu meydanında buluştuğumuzu Salih ağabeyin arkadaşı Abdullah ağabey ile birlikte küçük bir çay molasından sonra Urla’ya doğru yapacakları tura katılacak olan diğer arkadaşlar ile buluşmak üzere üçkuyular iskelesine doğru sahil boyunda ilerleyen bisiklet yolunu kullanarak ilerledik.
Üçkuyular iskelesine geldiğimizde kalabalık bir grup halinde bizi bekleyen agalar ile buluşarak Urlaya doğru hareket ettik. Zaman, zaman nerelerden geçtiğimizi tam olarak kestiremediğim için çizdiğim Wikiloc rotasında bazı yerleri tahmini olarak çizdim.
Başlangıçta “lay, lay lom” modunda devam eden bisiklet turu daha sonraları biraz uykusuzluk biraz yorgunluk, kılık kıyafetimin elverişsizliği ve havanında ısınmasıyla birlikte agaların temposuna ayak uydurmakta zorlanmaya başladığımdan çekilmez bir hal almaya başladı. Neticede Urla girişinde mola verdiğimiz petrol istasyonunda agalara ayak uydurmaya çalışmak yerine kendi tempomuzu kendimiz belirlememizin bizler için daha hayırlı olacağına karar verdik.
Burada bir süre dinledikten sonra sabah üşengeçlikten değiştirmediğim kılık kıyafetimi değiştirerek kot pantolonu çıkartarak şort giyerek hava şartlarına uyum sağlayarak biraz rahatladım. Bizim şanssızlığımıza bir rivayete göre bugün bilmem kaç yılın en sıcak günüymüş.
Urla’da alışveriş yaparak yolumuza devam ettik. Bu esnada İçmeler civarında yol kenarında ilk gördüğüm ağaç gölgesinin altına girerek bir güzel karnımızı doyurduk.
Yemeğin ardından gelen rehavet ve hava sıcaklığının normalin üzerinde seyretmesi sebebiyle suya girme fikri oldukça cazip bir hale gelmeye başladı. İstikametimiz Urimbaba’nın gitmemizi tavsiye ettiği Roma hamamı oldu. Gittik ama bizden bir süre önce gelen gruba rahatsızlık vermemek için suya girmeden geri döndük.
Bu tura olması gerektiğinden iki gün önce çıkmaktaki asıl amacım başlangıçta Mordoğan, Karaburun dolaylarına doğru bir tur yapmak olsa da yorgunluk ve hava şartları zamanla beni bu fikirden uzaklaştırdı. Şimdi aklımdan geçen tek şey; bugün mümkün olduğu kadar fazla mesafe kat ederek yarına az bir mesafe bırakarak bir sonraki gün başlayacak olan ABAK turuna dinlenmiş bir şekilde başlamaktı.
İleri teknoloji enstitüsünü geçtikten sonra deniz seviyesinden 270 metre yüksekliğe çıktığımız 6 kilometrelik tırmanışı yaklaşık 2 saatte çıktık. Bu rampayı daha önceden çıktığım için kısmen bizi neyin beklediğini biliyordum kendimi bir derece hazırlamıştım. Bu rampada kaybettiğimiz zaman neticesinde muhtemelen bu akşamı Zeytinler köyü civarında geçireceğiz
Keza tırmandığımız rampadan bir miktar aşağı inip Zeytinler köyüne geldiğimizde saat 19.00 u geçmişti. Haliyle çadır kurabileceğimiz yer arayışına girdik. Köyde alışveriş yaptığımız bakkalda nereye çadır kurabileceğimizi sorduğumuzda orada bulunanlar köy odasının olduğunu ve orada kalabileceğimizi söylemesinin ardından köy muhtarından anahtarı alarak odaya yerleştik.
Aldığımız malzemelerle bize tahsis edilen bu mekânda kendimize güzel bir akşam yemeği yaparak afiyetle yedik. Yemeğin ardından günün tüm yorgunluğunu alan birer arpa suyu içtikten sonra sabaha çadır toplama derdimizin olmamasının rahatlığı içinde mışıl, mışıl uykuya daldık.
2015/04/20 Çarşamba – ABAK Önkamp (İzmir/Zeytinler Köyü – Alaçatı)
Dün yol yorgunu ve uykusuz bir halde yaptığımız 70 kilometre yolun ardından bugün dinlenmiş şekilde yapacağımız 30 kilometre bizi hiç düşündürmüyordu. Bunun rahatlığı içinde hiç telaş yapmadan köy kahvesinde bir güzel kahvaltı yaparak saat 10.30 a kadar oyalanarak yola koyulduk.
Yükseklik grafiğine bakıldığında Zeytinler köyünden çıktıktan sonra yaklaşık 4 kilometre hafif rampayı çıktıktan sonra birkaç iniş çıkışı saymazsak neredeyse Alaçatı’ya sürekli iniş demek mümkün. Tabi rüzgârlı bir günde bunun farklı olduğunu düşünmek mümkün.
Meğer bir gün önceden yola çıkmakla farkında olmadan oldukça iyi bir karar vermişiz çünkü bugün düne nazaran oldukça fazla sayılabilecek bir rüzgâr var. İzmir Alaçatı arasındaki tüm yolu zaman, zaman karşıdan çoğu zamanda yandan esen şiddetli rüzgâr ile mücadele ederek geçirmek oldukça zor olabilirdi.
Kamp alanı yakınlarında alışveriş imkânı olmadığı söylendiği için Az Bilinen Antik Kentler Turu öncesi ön kamp için bir miktar erzak alarak yol üstündeki işaretleri takip ederek kamp alanına doğru yolumuza devam ettik.
Kamp alanına ilk gelenlerden olduğumuzu söylesek yalan olmaz.
Biz geldiğimizde bu halde bomboş olan kamp alanı…
…Akşama doğru bambaşka bir hal aldı.
Çadırlarımızı kurduktan sonra kahvelerimizi yudumlarken Urimbaba ile sohbet ederek hasret giderdik.
Erken geldik diye kamp alanında sırt üsttü yatmadık elbet elimizden geldiğince bir işin ucundan tutmaya çalıştık. Çünkü ABAK gönüllülük esasının ön planda olduğu bir oluşum. Kimimiz taşınması gerekeni taşırken kimimiz de Mıntıka temizliği yaptık.
Hep birlikte dağıtılacak olan malzemeleri, yemek fişlerini ve 23 Nisan günü çocuklara dağıtılacak olan hediye paketlerini hazırladık.
Bir ara havlularımızı alarak denize girmek için plaja indik. Fakat ben hava rüzgârlı deniz dalgalı olduğu için denize girmedim.
Ama Suyu gören Urimbaba durur mu? Hemen suya daldı.
Uzun bir bekleyişten sonra 19.30 civarı sabah İzmir’den ABAK Ateşini Yakmak üzere yola çıkan Şafak ağabey ve çetesi de kamp alanına geldiler.
Ateşi yakacak olanlar hazırlanırken bir diğer yanda ABAK gönüllüleri yakılacak ateşin malzemelerini taşıyarak hazırlık yapıyordu.
İlerleyen dakikalarda gelenler çadırlarını kurdu. Kayıt işlemlerini hallettikten ve herkes kendi imkânları ile karnını doyurduktan sonra fazlada kısa olmayan bir teknik toplantı yapıldı. (Bence tüm günleri programı bir seferde anlatılmak yerine, her akşam bir sonraki günün programı anlatılabilirdi.)
Teknik toplantının ardından nihayet ABAK ateşi yakıldı. Mutlak sessizliğe kadar ateş başında yapılan sohbetin ardından yakılan ateş söndürülerek herkes çadırına çekildi.