Sabah 07.00 gibi kalkıp tüm hazırlıklarımızı tamlayıp Mustafa ağabey ile vedalaşıp yola çıkmamız 09.00 u buldu
Bugünkü yolculuğumuz rüzgâr karşıdan esmediği sürece Alanya’ya kadar oldukça kolay olacağını umuyordum. Ama yandan yer, yer karşından esen rüzgâr umutlarımı altüst etti.
2012 yılında Konya’dan Antalya’ya gelirken in, in bitmeyen rampaları çıkmak zorunda olmadığımızdan Akseki istikametine gitmediğimiz için pek belli etmesem de son derece mutluydum.
Sahil şeridi boyunca ilerlerken şimdilik çıkmak zorunda olmadığım dağlara baktıkça içim ferahlıyordu.
Bugün oldukça heyecanlı sayılırım. Evden yola ilk çıkarken daha önce deneyimlemediğim Manavgat, Mersin arasındaki yolda pedal çevirecek olmak son derece keyiflendiriyor beni. Ne kadar tamamını geçmeyecek olsam da uzun zamandır kat etmek istediğim bu yolun bir kısmını dahi görmek mutluluk verici.
Manavgat’tan Örenşehir’e gidene kadar Kızılot, Çenger civarı sahil şeridi boş diyebilirim.
Fakat Örenşehir’den itibaren Müşterilerinin dikkatini çekmek için çeşitli mimari yapıların taklit ederek yapılmış oteller göze çarpmaya başlıyor.
Neredeyse üç saat aralıksız pedal çevirdikten sonra Okurcalar’da bir dondurmacıda mola verip bir süre dinlendik.
Türkler civarında Urimbaba lastiğinin havasının indiğini dile getirip,“gördüğün ilk petrol istasyonuna gir.” demesinin ardından. Benim petrol istasyonuna girdiğimi fark etmeyip devam etmesi üzerine düz yolda kısa süreli olarak birbirimizi kaybettik.
Bekle, bekle Urimbaba ortalıkta yok. Sonra anladım ki o yola devam etmiş. Telefonla haberleşerek Konaklı girişinde beni beklemesi üzerine ancak Urimbaba’ya yetişerek birbirimize kavuşabildik.
Saat 14.00 de Alanya’ya geldik.
Yürüyüş ve bisiklet yollarının bulunduğu sahil boyunca ilerleyerek şehir merkezine gelerek
Ecnebi turistleri kazıklayarak semirmiş restoran sahiplerinin olduğu bir muhitte fiyatların bir nebze makul seviyede olduğunu umduğumuz bir yeri gözümüze kestirerek bir şeyler atıştırdıktan sonra karnımız tok, cebimiz boş bir şekilde mekândan ayrıldık.
Damlataş mağarası girişine yakın bir yerden Kleopatra plajına geldik. Urimbaba denize girerken ben etrafı seyretmeyi seçtim.
Müze gezisinin ardından saati 17.00 etmiştik. Alanya’da yapacak başka bir şeyimiz kalmadığı için hava kararana kadar gidebildiğimiz kadar yol gitmeye gayret ettik Yerleşim yerinde çıkıp Dim çayının derin vadilerinin arasına girmeden evvel alışveriş yaparak yolumuza devam ettik.
Dim çayının etrafı gezilip görülmesi gerek saklı güzelliklerin bulunduğu güzel bir vadi. Etrafta çok sayıda piknik alanı ve restoran bulunuyor.
Denize yakın kısımları yollar oldukça düz olmakla birlikte iç kesimlere doğru ilerledikçe yapılmış olan hidroelektrik santralinin de etkisiyle yeni yolların daha yüksek rakımlardan ilerlemesi zorunluluğundan oldukça dikleşiyor.
Yolun geçmesinin imkânsız olduğu bölgelerde tüneller bulunuyor. Yolların dar olmasına rağmen trafiğin yok denebilecek seviyede olması tehlike katsayısını oldukça düşürüyor ve sürüş keyfini arttırıyor.
Vaktin oldukça ilerlemesinden dolayı dik yollarda tırmanırken bir yandan gözlerimiz çadır kurabileceğimiz düzlükler aramaktaydık. Yol kenarında birkaç uygun yer görmüş olsak ta su ve tuvalet ihtiyaçlarımızı göz önüne alarak ilerideki Kozyaka köyüne kadar devam etme kararı aldık.
Köy girişinde birkaç kişiden çadır kurabileceğimiz yer hususunda yardım istemiş olsak ta daha evvel buralara gelenlerin dolandırıcılık ve hırsızlıkgibi suçlar sebebiyle köylüyü mağdur etmelerinden dolayı köylünün bize karşı bir güvensizliği söz konusuydu.
Bir süre sonra Urimbaba’nın lastiğinin patlaması ve havanın daha fazla ilerlememize mani olması sebebiyle köy camiinin karşısında üstü daha önce kapatılmış düz beton alanda köylünün bize olan güvensizliğine rağmen pırıl, pırıl adli sicilimize güvenimiz tam olduğundan “şikâyetçi olan jandarma çağırır.” diyerek çadırlarımızı kurarak günü burada bitirdik.