Sabah 08.00 05.30 civarı kalkarak birlikte yaptığımız kahvaltının ardından İrfan ağabeyi İzmir’e yolcu etmek üzere Manavgat otogarının yolunu tuttuk.
İrfan ağabeyin bisikletini otobüse yerleştirmek üzere hazırladıktan sonra otobüsün gelişini beklemeye koyulduk.
Bir süre sonra otobüsün gelmesiyle fazladan alacağı üç kuruşun hesabını yapan açgözlü otobüs şoförü ve muavin ile kısa süreli bir münakaşadan sonra bisikleti otobüse yerleştirerek İrfan ağabeyle vedalaşarak yolcu ettik.
Daha sonra Urimbaba’nın emektar heybesinin bozulan fermuarını tamir ettirmek üzere bir brandacıya gittik.
Önden giden Mustafa ağabeyi takip ederek tarih ve doğanın iç içe olduğu Side sokaklarında pedallamanın mutluluğu içinde Mustafa ağabeyin dükkânına doğru yola devam ettik.
Dükkanın adı ve tabelası olmamasına rağmen dükkanda yok, yok. Gerçi hangi tabela dükkanın zengin içeriğini anlatabilir ki.
Dükkân hem iştah açıcı helva lokum gibi tatlıların yanında çeşitli baharatlar, çaylar, renk cümbüşü içindeki hediyelik eşyalarla gözede hitap ettiği gibi ürün çeşitliliğiyle şaşırtıyor.
Bisikletlerimizi dükkâna bırakarak yanımıza peştamal ve havlularımızı alarak denize girmek için sahile gittik
Denize girdik çıktık, güneşin keyfini çıkartıyorduk ki başımıza tek derdi fazladan bir şezlong kiralamak olan bir zat dikilerek üç kuruşluk keyfimizin içine etti. Umuma açık bir alana şemsiye ve şezlong koyabilmek için belediyeden izin alıp tüm plajı sahiplenen bu kişiyle küçük bir münakaşadan sonra alelacele toparlanarak plajdan ayrıldık. Tabi daha sonra bu durumu yetkili mercilere bildirmekten geri kalmadığımızı söylemekte fayda var.
Bu tatsız olaydan sonra Side’nin sokaklarındaki gezimize başlayarak bolca fotoğraf çektik. .
Önce bolca çelik profille desteklenerek ayakta tutulmaya çalışılan tiyatroyu gezdik. Dün dünyanın en iyi korunarak günümüze gelebilmiş tiyatrolarından birisi olan Aspendos tiyatrosunu gördükten sonra burasının durumunu hiçte iç açıcı bulmadığımı söylemeliyim.
Daha turizm sezonu tam olarak açılmadığı için Liman Caddesi ve ara sokaklar oldukça tenha diyebilirim. Bir iki ay sonra buralarda iğne atsan yere düşmez.
Liman çevresinde yer, yer denize girenleri balık tutanları görmek mümkün. Tekne turu yapan korsan gemisi görünümlü tekneler yeni müşterilerini bekliyor. Herkes halinden memnun görünüyor.
Ayakta kalan sütunların haricinde yerdeki sütun temelleri bu yapının günümüze ne kadarının ulaşabildiğinin açık göstergesi. Etrafta bolca bulunan mermer yığınları yenileme çalışmasının olmasını bekliyor.
Pisa kulesine gitse bir omuz atacak pek çok kişi gibi bizde Apollon ve Athena tapınağında Prodüksiyonun dibine vurduk. 🙂
Yer, yer tarihi kalıntılarla iç içe geçmiş işletmeler görmek mümkün.
Hiç ummadığınız bir yerden girdiğinizde sizi neyin beklediğinin hiç bilemiyorsunuz. Side sürprizlerle dolu gezilip görülmesi gereken bir yer.
Daha gezilecek çok yer olmasına rağmen biz yorulup Mustafa ağabeyin yanına gittik. Bu günlük bu kadar gezi yeter.
Dükkânda daha önceden Mersine gitmek için sahil yolunun son tehlikeli olduğu yönünde yapılan telkinleri değerlendirerek alternatif güzergâh arayışına girdik. Urimbaba’nın düşüncesi Akseki yönüne giderek bir şekilde Ermenek, Mut, Silifke üstünden Mersine gitmekti. Fakat daha önce Akseki yolunu kullanmış birisi olarak açıkçası bu yola girme taraftarı değildim. Bilgisayar başında Wikiloc.com adresinde yaptığım araştırmalar neticesinde Alanya Dim çayı boyunca Karapınar, Sarıveliler güzergâhını kullanarak Ermenek’e ulaşmak mümkün görünüyordu. Hem bu istikameti kullanmak yolumuzu kısaltıyor hem de 1800 metre tırmanış yerine en fazla 1200 metre tırmanışla hedefimize ulaşmamızı mümkün kılıyordu. Bu rotanın Urimbaba ve Mustafa ağabeye de cazip gelmesiyle bu güzergâhta karar kıldık.