Çok evvel zamandaki motor yağı reklamlarındaki kamyon şoförü dayının sesi kulağımda bilinç altıma kazınmış olan Adana–Pozantı kara yolu korkusu ile güne uyandım.
bu nasıl bir korkuysa. yarabbi zihnimde nasıl yer etmişse yol, yol değilde sanki bir canavar. karşıdaki dağlara baktıkça gözümde büyüyor.
kendimi rampa çıkmaya hazırladıkça yaldır yaldır aşağı iniyorum. bu durumu anlamış değilim. bu durum ilerisi için beni daha da tedirgin ediyor, eyvah diyorum bu inişin bir de çıkışı var.
Yer yer çok tehlikeli dar geçitlerden geçiyorum.
Öyle böyle derken Ulukışla–Pozantı yolunu yarıladım.
Yolun dar olması bir yana birde aşırı derecede kamyon ve tır trafiği var 3,5 ata ata yola devam ediyorum.
Hobaa! Welcome to Adana 🙂
Hiç yalansız Niğde–Ulukışla‘dan kesintisiz 40km bayır aşağı indim ve Adana–Pozantı‘ya geldim.
Pozantı‘da bir süre dinlendikten ve alışveriş yaptıktan sonra ayrılıyorum.
Otoyol’a bisiklet ile girmenin yasak olduğunu bilmeme rağmen, normal yolda kamyon trafiğinin fazla olması ve daha tehlikeli olma ihtimalini göz önüne alarak can güvenliği için ceza almayı göze aldım ve Otoyola girdim. zaten bu kararımın doğruluğunu otoyoldan çıkana kadar beni durdurmuş olan trafik polisleri tastikledi. sağolsun hiç bir trafik memuru bu konudan dolayı herhangi bir ceza uygulamadı, aksine yardımcı oldular.
kendilerine iyiniyetlerinden ve yardımlarından dolayı teşekkürü bir borç biliyorum.
Beklediğimden daha az yaklaşık 15km kadar süren bir tırmanıştan sonra yaylaları ile ünlü Akçatekir’ ulaştım.
Mersin il sınırına girdikten sonra Tarsus ile Adana arasındaki bereketli Çukurova‘ya kadar 70-80km kadar bayır aşağı indim. fren sıkmaktan bileklerim daha çok yoruldu diyebilirim.
Arkaya doğru baktığımda gözümde büyüttüğüm lakin korkmamı gerektirmeyen dağlar çok gerilerdeydi.
Yenice istikametine doğru yönelip Kazasız, belasız ve cezasız Otoyoldan ayrılıp Adana‘ya doğru yola devam ettim.
Tam planladığım tarihte Adana‘da olduğum için Çorlu‘dan Marmara Ereğlisi’ne bisikletle gitmiş biri kadar mutluyum, nitekim kendi çapımda çok büyük yol katettim.
Burada olmam biraz daha fazla prodiksiyon hak ediyor olsada tek bir kare ile bu anı ölümsüzleştiriyor ve söz olarak Ben turuma bakarım, konuşmayı ve küçük işi büyütmeyi başkalarına bırakıyorum.
Adana‘ya gelmeden tesadüfen yolda karşılaştığım Mustafa Pamukçuabimin yardımları ile Adana Engelliler Spor Kulübü’nün bahçesine çadırımı kurdum.
Mustafa Abiyi ve Adana‘daki bisikletçi dostlarımı tanımadan önce dostluğu, kardeşliği, yardımlaşmayı ve danışmanın ne demek olduğunu gerçekten bilmediğimi gördüm.
Belli (şimdi düşündüğüm zaman kişisel) sebeplerden dolayı yıllarca Adana’ya ve Adana‘ya karşı önyargılı ve peşinhükümlü olduğum için gerçekten utandım.
Çorlu‘ya döndükten sonra bazı arkadaşlıklarımı yeniden gözden geçirmemde, Adana‘da geçirdiğim birkaç günün etkisi büyüktür.