Sabah erkenden 9:30 gibi uyandım çadırı toplama vs. gibi işleri yarım saat içinde halledip Çorlu‘dan gelen dış lastiği almak üzere kargo şirketinin yolunu tuttum.
Aslına bakarsanız Beyşehir gölü ve çevresinde 1-2 gün geçirmek isterdim ama ne yaparsın ki belli bir plan ve programım var.
Dekonttan anlışılacağı üzere dış lastiğimi teslim aldım.
Yeni gıcır gıcır bir lastiğim olmasına rağmen lastiği değiştirmedim. hem üşendim hemde gittiği yere kadar gitsin nerede patlarsa orada değiştiririm diye düşündüm.
10:30 gibi karşından esen hızı ve şiddeti zaman zaman değişen rüzgara karşı Konya‘ya doğru yolculuğum başladı.
Güneş iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlıyor.
Bulduğum her göldede mola vererek güneşin kavurucu sıcağından bir süreliğine kendimi kurtarmaya çalışıyorum. bu zamanlarda da sadık dostum Ipod’la etkileşime geçiyorum.
Buğdaylar biçilmiş, samanlar balya yapılmış. Ne mutlu ki bu sene yurdumun ne insanı ne de hayvanı aç kalmayacak.
Ne oldukları hakkında hiç bir fikrim olmayan bitkiler. ama çiftçiler hektar hektar ektiğine göre faydalı bir şey olmalı.
Saat olmuş 14:00 yemek molası zamanı.
Hanönü beli’ne geldiğimde anladım ki rüzgar ve sıcak kadar beni yoran başka bir faktör daha varmış. meğer ben 5-6 saattir bayır yukarı tırmanıyormuşum. oysa ben yer yer rampalar olsada genel olarak düz yolda gittiğimi sanıyordum. keşke 3-5 kuruş paraya kıyıp, rakımı gösteren bir saat almış olsaydım.
Hanönü beli’ni geçtikten sonra iniş vardı ama yol hem dar hem de tehlikeliydi.ne yalan söyleyeyim tırstım.
Nihayet Belenbaşı beli’ne geldim. bir zirveye çıkmanın en güzel yanı artık iniş zamanının geldiğini bilmek. (Tırmantır United’den İndir idman yurduna transfer harika bir şey.)
Konya‘ya kadar iniş oldukça keyifliydi.
“Yeneceğim ulan seni Konya. :)”