Isparta–Eğirdir karayolu üzerindeki petrol istasyonunda kurduğum kampta, bir gece önceki Burdur/Taşpınar köyünde geçirdiğim geceye göre çok rahat ve huzur dolu bir gece geçirdim.
Bu rahatlık içinde sabah 08:30 gibi toparlanıp yarım saat sonra bugünki yolculuğuma başladım. keşke bu gündüz yolculuğum geceki gibi rahat olsa idi. ama nerede…
Başıma geleceklerden habersiz bir şekilde Isparta‘dan ayrıldım.
Lastik patladı, lakin bu öyle sandığınız gibi sıradan bir patlak değil. arka dış lastik içeriden yarılmış ve iç lastiğe zarar vermiş. Batıl inaçlarım yoktur ama bugün turun 13. günü olmasıda bir tesadüf olmasa gerek. bu bir işaret olmalı, tanrılar kurban istiyor olmalıydı. hemen parmağımı keserek kutsal Kızıl kanı patlak lastiğin üzerine damlattım, kehanete göre kutsal kan lastiği tamir etmeliydi. 🙂 şaka bir yana hemen kriz masasını kurdum ve bir durum değerlendirmesi yaptım. bu lastik ile bu yol gidilmez, lastiğin değiştirilmesi lazım. bu durumda yapabılabilecek iki şey vardı.
1. Isparta‘yada Eğirdir‘de 28 jant yol asfalt lastiği bulmayı umacaktım. bu da bana en az 1-2 gün zaman kaybettirecekti.
2. lastikle ilgili sıkıntıyı bir şekilde çözerek zaman kaybetmemek için yoluma devam edecek ve Çorlu‘dan İslam’ın göndereceği kargoyu 1-2 gün içinde teslim alacaktım.
İkinci seçeneği seçtim ve hemen Çorlu‘da bisikletçide çalışan arkadaşım İslam Gölge‘yi arayarak içinde bulunduğum durumu anlattım, o da hemen yardımcı oldu. Burada her başım sıkıştığında yardımlarını esirgemeyen İslam Gölge‘ye sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum.
İçeriden yarılmış olan dış lastiği iç kısımdan bir güzel bantlayıp, ön ve arka dış lastiklerin yerini değiştirerek o şekilde Konya/Beyşehir‘de kargoyu teslim almak üzere yoluma devam ettim.
Bu yaptığımın bir kumar olduğunun farkındaydım ama lastikle ilgili bir sıkıntı olması ihtimalinde kafamda farklı planlar vardı. en kötü ihtimalle bir yerde kamp kuracak Beyşehir‘e otobüs ile gidip lastiği alıp dönebilirdim.
Sabah 09:00 dan beri 3 saat içinde aksilikler sebebi ile ancak 20 km yol alabildim. öğlen saatlerinde güneşinde etkisi ile Eğirdir‘e kadar olan 10 km.yi ancak 2 saatte katebildim. hem acele etmemi gerektirecek bir durumda yoktu.
Bir süre sonra Eğirdir Gölü tüm ihtişamı ile karşımdaydı.
Eğirdir‘in Nüfusu tabelada gözüktüğü üzere 17000 civarı ve ülkemizin her yerinde olduğu gibi en güzel yerleri yine askeri bölge. benim gördüğüm kadarı ile Eğirdir şehri, göl, etraftaki dağlar ve askeri bölge arasında sıkışmış bir yapıda.
Göl kıyısına geldiğimde karşımdaki güzellik karşısında acaba İslam’ı arayarak kargoyu buraya göndermesini söylesem mi diye düşünmedim değil.
Bu güzellik karşısında haliyle fazla dayanamadım ve göl kıyısında kumsalda ağaç altına kamp kurma ve bugünü kim bilir belki yarını bile burada geçirme kararı aldım. bu kamp şimdiye kadar tur esnasındaki en keyifli olandı.
Çadırımı kurduktan sonra göle girmek çok eğlenceliydi. çocukluğum boyunca Çorlu civarındaki dandik göllerden sonra kafamdaki göl fikri tamamen değişti. demek ki göl böyle bir şeydi. Deniz gibi ama deniz gibi tuzlu değil. çıktıktan sonra tuzdan rahatsız olmuyorsun ve duş almana gerek olmuyor. anlayacağınız göle girmek duşun ta kendisi.
Gölde yüzdükten sonra ağaçların altında çadır içinde yatarken aklımdan geçen, bu tura iyi ki çıkmışım ve buraya ikinci defa gelmem gerektiğiydi.
[advanced_iframe src=”https://tr.wikiloc.com/wikiloc/spatialArtifacts.do?event=view&id=5435125&measures=on&title=on&near=off&images=on&maptype=H” width=”100%” height=”650″]